Bakanlık Sözcüsü Bilgiç’in açıklamaları şöyle; Denizde arama ve kurtarma bölgeleri insan hayatını kurtarmaya yönelik hizmet alanlarıdır. Bu alanlar memleketler arası hukuka nazaran egemenlik alanları değildir.
Arama kurtarma alanlarına ait kurallar 1979 tarihli Hamburg Kontratıyla belirlenmiştir. Mukaveleye nazaran hizmet alanlarının birbirleriyle çakışması durumunda ülkeler işbirliği yapmakla mükelleftir.
Türkiye ve Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de ilan ettikleri ve Memleketler arası Denizcilik Teşkilatına bildirdikleri denizde arama kurtarma bölgeleri birbirleriyle çakışmaktadır. Yunanistan ülkemizle bu bahiste işbirliği yapmaktan bugüne kadar daima kaçınmış ve geçmişte yaptığımız muahede tekliflerini de reddetmiştir. Bunun nedeni Yunanistan’ın arama kurtarma hizmet alanlarının egemenlik alanı olduğunu ileri sürmesi ve bunları maksimalist deniz yetki alanı tezleri ile irtibatlandırmasıdır. Yunanistan’ın bu yaklaşımı 1979 Hamburg Kontratına ters, gayrı türel bir tavırdır.
VAHİM BİR ÇELİŞKİDİR
Dolayısıyla Yunanistan ve Mısır ortasında imzalanan mutabakat muhtırasına bu gerçeklerin ötesinde bir mana yüklemek mümkün değildir. Öteki taraftan, Ege’de pak sığınmacıları memleketler arası hukuka ters olarak geri iten ve hayatlarını tehlikeye atan bir ülkenin Doğu Akdeniz’de arama kurtarma konusunda mutabakat muhtırası akdetmesi vahim bir çelişkidir.
Esasen Yunanistan’ın bu mutabakat muhtırasını imzalamasındaki temel saik, bu gerçekleri ve Libya’da yol açtığı son skandalı örtbas etme isteğidir.
Yunanistan’ın iç ve dış siyasetini Türkiye aksiliği çerçevesinde şekillendirme teşebbüsü beyhude ve fakat kendisine ziyan verecek bir efordur.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de ve ötesinde tüm temel paydaşlarla işbirliğini ve eşgüdümünü arttırarak hem kendi haklarını hem de KKTC’nin haklarını kararlılıkla müdafaaya devam edecektir. Yunanistan’ın son devirde istikrarının bozulması da muhtemelen bundan kaynaklanmaktadır.